Ölüm Kaygısı ve Ölüm Kaygısının Yaşla İlişkisi


Ölüm Kaygısı ve Ölüm Kaygısının Yaşla İlişkisi

Ölüm ve yaşam insan hayatının kaçınılmaz gerçeğidir. Ölümün tanımı toplumdan topluma, kişiden kişiye, yaş, cinsiyet, dil, din, kültür gibi değişkenlere göre farklılıklar göstermektedir. Örneğin, büyüme çağında olan bir çocuk için ölüm gerileme olarak değerlendirilirken, yaşlılar ölümü doğal karşılamaktadır. Psikolojide varoluşçu yaklaşıma göre ölüm insanlar için en büyük ikilemdir. Her insanın yaşamak zorunda olduğu, varoluşun çözemediği ölüm, yaşamın anlamı olarak görülmektedir. Yaşayan her canlı, ölümü istese de, istemese de yaşayacaktır.


    Genel bir tanımla, ölüm kaygısı kişinin doğduğu andan itibaren var olan, hayatı boyunca devam eden, yaşamındaki tüm kaygılarının ana sebebi olan, kişinin kendi varlığını ve bütünlüğünü kaybedeceği, engel olunamaz bir yok oluşun gerçekliğine karşı duyulan bir kaygı çeşididir. Kişinin bir gün öleceğini bilmesi onun için büyük bir kaygı kaynağı olabilmektedir. Bunun nedeni, ölümün kişinin kontrolü dışında olmasıdır. Kişi kendi hayatının kontrol edemediği bir şekilde sonlanacak olmasından endişe duyar ve bu durum depresyon için de güçlü bir belirti demektir.


    Ölüm kaygısı gençler için geleceğe ait planlarını gerçekleştirememe, hedeflerine ulaşamama ve sağlıklı bedenlerini kaybetme olarak görülürken, orta ve ileri yaştaki insanlar için daha çok etrafındakilere karşı sorumluluklarını yerine getirememe, yarım kalmış işlerini bitirememe kaygısı şeklinde olmaktadır. Ancak yaş ilerledikçe ölüme daha çok yaklaşıldığı düşüncesi, gençlere göre, yaşlı bireylerde ölüm düşüncesinin daha fazla olduğunu göstermektedir. Bunlara karşın bazı araştırmalar göstermiştir ki, ölüm kaygısı, yaş faktörünün yanı sıra, bireyin yaşam öyküsü, sosyodemografik ve sosyoekonomik durumu gibi diğer faktörlerle de yakından ilgilidir.


    Yaşlı bir kişi ölümü herkesten çok düşünebilir. Bunun sebebi yaşamının sonuna gelmiş ve ölüme çok yaklaşmış olmasıdır. Kişinin yaşlanmasıyla oluşan bedensel ve zihinsel problemler ile birlikte yaşadığı zorluklar ölüme yakın olduğu düşüncesini pekiştirmektedir. Bu düşünceler yaşlı kişinin zihninde sıklıkla ve yoğun bir şekilde var oluyorsa, bu durum o kişinin psikolojik sorunlarla beraber depresyon yaşamasına neden olabilir. Bu nedenle ölüm düşüncesini kontrol altında tutabilmek ve ölçüsünü belirleyebilmek büyük önem taşımaktadır.

Ölüm kaygısını etkileyen birçok faktör vardır ve literatürde her biri için farklı araştırmalar yapılmıştır. Yaş, cinsiyet, eğitim durumu, medeni durum, meslek, kültürel farklılıklar, dindarlık derecesi, sağlık sorunları gibi etkenler ölüm kaygısı üzerinde değişiklik ve çeşitlilikler oluşturmaktadır. Yapılan araştırmalara göre kadınlarda erkeklerden daha fazla ölüm kaygısı olduğu saptanmıştır. Yapılan bir araştırmaya göre kadınlar sevdikleri birilerini kaybettikleri zaman erkeklere göre daha fazla ölüme karşı korku yaşarlar. Ancak, bazı araştırmalarda yaşlı popülasyonda ölüm kaygısının cinsiyet ile bir ilişkisinin olmadığı da saptanmıştır. Kişinin sağlık sorunları yaşıyor olması da ölüm kaygısının derecesini etkilemektedir. Araştırmalara göre kronik hastalığı olan bireyler sağlıklı bireylere göre daha fazla ölüm kaygısı yaşamaktadır.


    Dindarlık ile ölüm kaygısı arasında bir ilişki olup olmadığı da araştırılmıştır. Çok dindar kişilerde daha az dindar olanlara göre daha az ölüm korkusu olduğu düşünülebilir. Bunun nedeni dindar insanların tanrıya ve ölüm sonrası yaşama olan inançtan dolayı ölümü kabullenmeleridir. Başka bir araştırmada, yaşlılarda dindarlık istikrarlı bir kavram olarak görüldüğü için, ölüm kaygısının dindarlıkla birbirinden uzak terimler olduğunu savunmuşlardır. Başka bir araştırmada, din ve ölüm kaygısı arasındaki ilişki araştırılmış ve dindar kişilerin ölümle ilgili konular üzerinde daha fazla durdukları için, ölümü kabullendikleri ve kaygı düzeylerinin düşük olduğu saptanmıştır.


    Ölüm kaygısı duygusal, bilişsel ve motivasyonel olmak üzere üç ayrı bileşenden oluşmaktadır. Ölümün bireyin varoluşuna karşı bir tehdit oluşturmasıyla bireyde duygusal bellek alanları aktifleşir. Bilişsel açıdan birey yaşamı boyunca ölüm ve ölüm kaygısıyla ilgili her şeyi düşünmektedir ve yaşam deneyimleri sonucu gelişen bilişsel yapı sayesinde bireyin, ölüme karşı daha az kaygı duyduğu düşünülmektedir. Motivasyonel olarak da, ölüm kaygısına karşı farkındalık sayesinde bireyin davranışları etkilenmekte ve yaşama karşı bir motivasyon sağlanmaktadır.